Bir düşünün…
Karşınızdaki bir insanın yalnızca söylediklerini değil, aynı zamanda saklamaya çalıştıklarını, bastırdıkları duygularını da okuyabildiğinizi hayal edin.
Bir odaya girdiğinizde, yüzlere yazılmış gibi duran korkuları, utançları, pişmanlıkları ve içsel güvensizlikleri fark ettiğinizi düşünün. Bu bir his değil, bir sezgi değil, 'adeta bir şifreyi çözmek gibi' bir durum ama. Aralarındaki farkı anlayım... Her çizgi, her mimik bir cümle kuruyor. Yüzleri sadece bakarak değil, okuyarak anlamaya başlıyorsunuz.
Bu blog yazımızda keşfedeceğiniz şey, insanlara bakışınızı geri dönülmez biçimde değiştirebilir. Çünkü insanların bize gösterdiği yüz, onların gerçeği değil; bizim görmemizi istedikleri versiyonudur.
Çoğu kişi bu sahneye o kadar alışmıştır ki kendi içinde neyi gizlediğini fark bile etmez.
Bize sundukları şey, kendileri değil, olmaktan en çok korktukları kişiden kaçınma davranışının bir ürünüdür sadece.
İnsanlar hakikatlerini göstermezler; onun yerine savunmalarını sergilerler. Ve bu savunmalar, en derin korkularını, güvensizliklerini ve yara izlerini örtmeye yarar. İşte burada 'Ters Yansıma Kalıpları' devreye girer (kişinin sergilediği dış davranış ile içsel korkusu arasındaki ters orantılı ilişki):
Sert Adam
Dışarıdan güçlü, kararlı ve sert görünen kişi aslında içsel bir kırılganlıkla mücadele etmektedir. Bu sertlik, geçmişte yaşadığı bir ihanetin, aşağılanmanın veya terk edilişin ardından geliştirdiği bir zırhtır. Onun için asıl tehlike tekrar incinmek değil; incinebilecek kadar 'yumuşak' görünmektir.
İtaatkâr ve Uyumlu
Her duruma 'evet' diyen, kendini ikinci plana atan, sürekli birilerine yardım etmeye çalışan bu insanlar dışarıdan bakıldığında nazik ve sevecen görünürler. Fakat bu davranışın ardında derin bir reddedilme korkusu vardır. Kendilerini ancak işe yaradıklarını hissettikleri sürece değerli görürler; sevilmeyi hak etmek için sürekli 'veren pozisyonunda' görünmek zorundadırlar.
Aşırı Yargılayıcı
Sürekli eleştiren, başkalarının kusurlarına dikkat çeken bu kişilik tipi aslında kendi içindeki utançla baş edemeyen bireylerdir. Başkalarını eleştirerek, dikkatleri kendilerinden uzaklaştırmaya çalışırlar. Her ağır yargı cümlesi, aslında şu mesajı verir: 'Eğer önce ben seni yargılarsam, sen beni göremezsin.'
Aşırı Başarıya Odaklı Kişi
Durmaksızın çalışan, her yeni hedefi bir öncekinin üzerine koyan bu bireyler, yüzeyde hırslı ve üretken görünür. Fakat gerçekte, içten içe yalnızca başardıkları sürece var olduklarına inanırlar. Dursalar, yüzleşmek zorunda kalacakları o içsel ses çok tanıdıktır: 'Başaramazsan, yoksun.'
Sınıfın Palyaçosu
Sürekli espri yapan, neşeli görünen bu kişi aslında duygusal olarak en kırılgan olanlardan biridir. Mizah, onun için bir kaçış yoludur. İnsanlarla arasında mesafe koymak için bir araç. 'Benim gerçekte kim ve nasıl olduğumu fark etmeden önce onu güldüreyim ki dikkatini bana vermesin' diyen bu strateji, aslında duygusal korunmanın ironik bir biçimidir.
Her kişinin dışa vurduğu imaj, en çok saklamak istediği yanını maskelemek içindir. Ve bir kişinin en çok vurguladığı yön, sizin asla inanmayacağınızdan korktuğu tarafının üzerini örtmek içindir.
Davranışlar Arkasında Saklı Olanlar
- Aşırı mizah → Derin yargılanma korkusu
- Baskın, kontrolcü tavır → Güçsüzlük korkusu
- Sürekli bir şeyler anlatan biri → Algıları yönetme arzusu
- Unvanlara düşkünlük → İçsel değersizlik duygusu
- Aşırı kibarlık → Sevilmeme korkusu
Bu şekilde bakmaya başladığınızda, artık davranışları değil, o davranışların ardında yankılanan yaraları görmeye başlarsınız. Gördüğünüz kişi değil, onun taşıdığı yük görünür olur. Ve bu farkındalık bir 'üstünlük2 değil, bir “bilgelik” duygusu getirir. Ama işte burada durmak gerekir.
Çünkü bu noktada şu soruyu sormak önemlidir:
'Neden insanların maskesinin ardını görmek istiyoruz?'
Belki de bu gücü istememizin sebebi, sadece karşımızdakilerle değil, kendi acımızla da ilgilidir. Belki başkalarının kırılganlıklarını görmek isteriz; çünkü sadece bizim yaralı olduğumuz ihtimalinden korkar, rahatsızlık duyarız. Başkalarını analiz etmek, belki de kendi içimize bakmaktan kaçmanın daha güvenli bir yoludur. Ve fark ettiğimiz her güvensizlik, hâlâ içimizde çözülmeyi bekleyen bir parçaya dokunur.
Zihin sınıflandırmak, analiz etmek, kontrol etmek ister. Ama ruh, başka bir şey fısıldar:
'Bu da benim bir yansımam olabilir.'
Her maske, her sahte gülümseme, her abartılı ifade — bizim de içimizde yankılanan bir parçayı temsil eder.
Ve tüm bu maskelerin ardında sadece üç temel duygunun farklı şekillerde dışavurumu vardır:
Korku, utanç ve yeterli olma arzusu.
Davranışların Denklemle Açıklanışı*
Peki ya bütün bu karmaşık davranış kalıplarını açıklayan sade bir formül olsaydı? Ne spiritüel bir öğreti, ne de soyut bir metafor; sadece davranış bilimi temelli, net bir denklem…
DYK = (İİ - BB)² + MD
DYK: Dışa yansıtılan kimlik
İİ: İçselleştirilmiş idealler
BB: Bastırılmış benlik
MD: Maske davranışı
Olmak istediğimiz kişi ile, olmaktan korktuğumuz kişi arasındaki fark (İİ - BB) büyüdükçe, bu farkın yarattığı içsel gerginlik artar. Bu da maske davranışını (MD) kalınlaştırır, görünürdeki kimliği (DYK) daha yapay ve dikkat çekici kılar. Denklemin kareyle büyümesi tesadüf değildir: İçsel çelişki arttıkça dışa vurum da katlanarak yapaylaşır.
Bu prensip, bir ayna tutar. İnsanların neyi neden yaptığını anlamamızı sağlar. Ve bize şunu hatırlatır:
Her insan, sevilmek ve görülmek ister.
Ama çoğu zaman bu arzuyu, en karmaşık savunmalarla gizler.
Bir dahaki sefere bir maske gördüğünüzde, sadece dışarıdan bakmayın. İçeriye doğru bir adım atın. Çünkü belki orada sadece karşınızdakini değil, kendinizi de göreceksiniz.
Ve işte gerçek iyileşme tam da orada başlar.
- Sevgi ve saygılaırmla, Murat Kaplan
* Eski Amerikan askeri istihbarat eğitmeni emekli subay C. H.'ün geliştirdiği insan tanıma kuramlarından biri.